Ceza Avukatı Anıt Hukuk
Anıt Hukuk
Quick Contact

           

Çalışma  Saatlerimiz / Pazartesi – Cumartesi / 08:00 – 18:00

Bize Ulaşın:  +90 532 692 49 52

Ceza Ticaret Miras Boşanma Kira Avukatı

Suçsuzluk Karinesi Anayasa’nın 38/4. maddesi

sucsuzluk_karinesi

Suçsuzluk Karinesi Anayasa’nın 38/4. maddesi

Suçsuzluk karinesi, ceza hukukunun temel prensiplerinden biridir ve bireylerin suçlu oldukları kesin olarak kanıtlanana kadar suçsuz kabul edilmesini ifade eder. Bu ilke, hem ulusal hem de uluslararası hukukta yer almakta ve adil yargılama hakkının önemli bir parçasını oluşturmaktadır.

Suçsuzluk Karinesi Yasal Dayanak ve Temel İlkeler

  1. Anayasal Dayanak:
    • Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 38. maddesinde suçsuzluk karinesi açıkça belirtilmiştir:
      • “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.”
  2. Uluslararası Belgeler:
    • Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 11. maddesi:
      • “Bir suç işlemekten sanık olan herkes, savunması için gerekli olan bütün güvenceler sağlanarak, kanunen suçlu olduğu saptanıncaya kadar masum sayılır.”
    • Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesi:
      • “Bir suç ile itham edilen herkes, yasalara göre suçluluğu ispat edilene kadar masum kabul edilir.”
sucsuzluk_karinesi
Suçsuzluk Karinesi

Suçsuzluk Karinesi Uygulama ve Önemi

Suçsuzluk karinesi, ceza yargılamasının her aşamasında uygulanır ve bireylerin haklarının korunmasında hayati bir rol oynar. Bu ilkenin temel unsurları şunlardır:

  1. İddia Edenin İspat Yükümlülüğü:
    • Suç isnadında bulunan taraf, yani savcı veya şikayetçi, suç isnadını ispat etmekle yükümlüdür. Sanığın kendini suçsuzluğunu ispat etmesi gerekmez.
  2. Şüpheden Sanık Yararlanır:
    • Yargılama sürecinde herhangi bir makul şüphe varsa, bu şüphe sanığın lehine yorumlanır ve sanık beraat eder.
  3. Adil Yargılama:
    • Sanığın adil bir şekilde yargılanması, savunma hakkının korunması ve delillerin objektif bir şekilde değerlendirilmesi, suçsuzluk karinesinin sağlanmasının temel unsurlarıdır.
  4. Medyanın Rolü:
    • Medya ve kamuoyu, devam eden davalarda sanığın suçlu olduğu algısını yaratmamalı, suçsuzluk karinesine saygı göstermelidir.
sucsuzluk_karinesi
Şuçsuzluk Karinesi

Suçsuzluk Karinesinin İhlali Durumları

Suçsuzluk karinesi, zaman zaman ihlal edilebilir ve bu durum ciddi sonuçlar doğurabilir:

  1. Önyargılı Yargılama:
    • Mahkeme veya yargı mensuplarının sanık hakkında peşin hükümlü davranmaları, suçsuzluk karinesinin ihlaline yol açabilir.
  2. Medya Yargılaması:
    • Medyanın sanık hakkında kesin suçlu olduğu yönünde yayınlar yapması, toplum nezdinde sanığın peşinen suçlu kabul edilmesine neden olabilir.
  3. Tutuklama ve Uzun Süreli Hapis:
    • Suçsuzluk karinesine aykırı olarak, deliller yeterince değerlendirilmeden uzun süreli tutukluluk halleri suçsuzluk karinesini zedeler.
sucsuzluk_karinesi
Şuçsuzluk Karinesi

Suçsuzluk Karinesinin Korunması

Suçsuzluk karinesinin korunması için bazı önlemler ve uygulamalar gereklidir:

  1. Bağımsız ve Tarafsız Mahkemeler:
    • Yargı organlarının bağımsız ve tarafsız olması, suçsuzluk karinesinin korunmasında en önemli unsurdur.
  2. Etkili Savunma Hakkı:
    • Sanığın etkili bir savunma yapabilmesi için gerekli tüm hak ve imkanların sağlanması gerekir.
  3. Kamuoyu ve Medya Bilinci:
    • Kamuoyunun ve medyanın suçsuzluk karinesi hakkında bilinçlendirilmesi ve bu prensibe saygı göstermesi sağlanmalıdır.
  4. Yargı Sürecinin Şeffaflığı:
    • Yargı süreçlerinin şeffaf ve adil bir şekilde yürütülmesi, suçsuzluk karinesinin korunmasına katkı sağlar.
sucsuzluk_karinesi
Suçsuzluk Karinesi

Eğer ceza davasının odak noktasında olan suçun işlenip işlenmediği konusunda şüphe varsa, bu durumda şüpheden sanık yararlanır ilkesi devreye girer. Örneğin, eşini öldürdüğü iddiasıyla gözaltına alınan ve tutuklanan bir sanığın eşinin cesedi bulunamıyorsa ve eşinin öldüğüne dair somut deliller bulunmuyorsa, “şüpheden sanık yararlanır ilkesi” gereğince sanık lehine beraat kararı verilmelidir.

Eğer suçun işlendiği tespit edilmiş olsa da, bu suçun sanık tarafından işlenip işlenmediği konusunda şüphe varsa, yine şüpheden sanık yararlanır ilkesi devreye girer. Örneğin, kalabalık bir ortamda duyulan hakaret içerikli sözlerin, mağdurun iddiasına göre sanığın bulunduğu taraftan geldiği, sesin de sanığın sesine benzediği ancak tam olarak kimin söylediğinin görülmediği durumlarda, CMK 223/2-e maddesi gereği şüpheden sanık yararlanır ilkesi gözetilerek sanık hakkında beraat kararı verilmelidir.

Eğer işlenen suçun gerçekleştirme biçimi konusunda şüphe varsa, şüpheden sanık yararlanır ilkesi devreye girer. Örneğin, bir kişinin basit tehdit suçu içeren sözleri söylediği konusunda tanıklar bulunmasına rağmen, fiilin silahla gerçekleştiğine dair sadece şikayetçi beyanı gibi bir delil bulunuyorsa, şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereği sanığın silahlı tehdit suçundan beraat etmesi ve basit tehdit suçundan mahkum olması gerekir.

Soruşturma ve kovuşturma sürecinde toplanan deliller değerlendirildiğinde, sanığın suçluluğu konusundaki şüphe, suçun işlenip işlenmediğine dair kesin bir kanıt olmadığı takdirde, şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereği sanık hakkında beraat kararı verilmelidir. Şüphelerin giderilemediği her durumda, şüpheden sanık yararlanır ilkesi devreye girer ve sanık lehine değerlendirme yapılır.

Sanığın cezalandırılabilmesi için suçun kesinlikle ispat edilmesi gereklidir. Suçun işlenme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar üzerinden değil, kesin ve açık bir ispatla dayanmalıdır. Delillerin bazılarına dayanarak diğerlerini göz ardı ederek kanaate varmak yerine, kesin ve açık bir ispat temel alınmalıdır. Sanığın ne kadar yüksek olursa olsun olasılıklara göre cezalandırılması, ceza yargılamasının temel amacı olan gerçeği öğrenmeden hüküm vermekle eşdeğerdir.

“Şüpheden Sanık Yararlanır” ilkesi ile “Masumiyet Karinesi” birbirini tamamlayan önemli hukuki prensiplerdir. Masumiyet karinesi, bir kişinin suçlu olduğu mahkeme kararıyla sabit oluncaya kadar masum kabul edilmesini sağlar. Bu ilke, kişinin suçlanabilir olmasına rağmen, masumiyetini korur. Yargılama sürecinde masum kabul edilen kişinin suçu kesin ve açık bir şekilde ispatlanmadığı takdirde, “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi gereği beraat kararı verilir.

“in dubio pro reo” olarak tanımlanan ve masumiyet karinesinin devamı olan “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi, ceza yargılamasının evrensel ilkelerinden biridir. Bu ilke, suçluluğun kesin olarak ispat edilmediği durumlarda sanığın haklarını korur ve adil bir yargılama süreci sağlar.

Özetleyeceksek:

Suçsuzluk Karinesi, ceza davalarında suç işlenip işlenmediği konusunda şüphe olduğunda, şüpheden sanık yararlanır ilkesini içerir.

Örneğin, bir kişinin eşini öldürdüğü iddia edilse de cesede ulaşılamaması veya somut delil olmaması durumunda şüpheden sanık yararlanır.

Suçun gerçekleşme biçimi veya suçluluğu konusunda şüphe varsa, yine şüpheden sanık yararlanır ilkesi uygulanır.

Soruşturma ve kovuşturma sonucunda suçluluğunda şüpheye yer verilen her durumda, şüpheden sanık yararlanır ilkesi devreye girer ve sanık lehine değerlendirme yapılır.

Masumiyet Karinesi, bir kişinin suçlu sayılmadan önce hükmen sabit oluncaya kadar masum kabul edilmesini sağlar.

“Şüpheden Sanık Yararlanır” ilkesi, masumiyet karinesinin bir uzantısıdır ve ceza muhakemesinde suçluluğun kesin ve açık bir şekilde ispatlanmasını gerektirir.

Ceza mahkûmiyeti, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır; olasılıklara değil, gerçeğe dayanmalıdır.

sucsuzluk_karinesi
Suçsuzluk Karinesi

T.C. Yargıtay Beşinci Ceza Dairesi

Esas: 2009/13270
Karar: 2012/9858
Tarih: 04.10.2012
  • HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI
  • MASUMİYET KARİNESİ
  • RÜŞVET VERMEYE TEŞEBBÜS

5271 s. Ceza Muhakemesi K231

5237 s. TCK252

ÖZET

Ceza yargılaması sonucunda mahkumiyet kararının verilebilmesi için suç oluşturan fiilin sanık tarafından işlendiğinin hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak, herkesi inandıracak biçimde kanıtlanması ve şüphenin masumiyet karinesinin gereği olarak sanık lehine değerlendirilmesi gerektiği gözetilmelidir.

Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü:

Sanığın müştekiye rüşvet olarak para verdiği hususunun şüpheli kaldığı, ceza yargılaması sonucunda mahkumiyet kararının verilebilmesi için suç oluşturan fiilin sanık tarafından işlendiğinin hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak, herkesi inandıracak biçimde kanıtlanması ve şüphenin masumiyet karinesinin gereği olarak sanık lehine değerlendirilmesi gerektiği gözetilmelidir (Anayasa m. 38/4, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi m. 6/2, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi m. 11, Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi m. 142/2). Dosya kapsamı, sanığın aşamalarda değişmeyen savunmaları, tanık beyanları karşısında, sanığın atılı suçu işlediğine dair kesin, inandırıcı ve yeterli delil bulunmadığı gözetilmeden yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,

Kabule göre de;

YCGK’nın 03.06.2008 gün ve 2008/149-163 sayılı kararında da belirtildiği üzere CMK’nın 231/5-6. fıkrasındaki şartlar gözetilmek suretiyle diğer kişiselleştirme nedenlerinden önce hakim tarafından hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilip verilmeyeceğinin değerlendirilmesinin zorunlu olduğu ve CMK’nın 231/7. maddesi de gözetilmeden, hükmolunan hapis cezasının cezanın kişiselleştirilmesi araçlarından olan ertelenmesi sonunda bu husus gerekçe gösterilerek CMK’nın 231/5. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi,

Kanuna aykırı, o yer Cumhuriyet Savcısı ve sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Yasa’nın 8/1. maddesi gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca (BOZULMASINA), 04.10.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Sonuç

Suçsuzluk karinesi, adil yargılama ilkesinin ve insan haklarının temel taşlarından biridir. Bu ilke, bireylerin hukuki güvenliğini sağlar ve yargı süreçlerinin adil ve tarafsız bir şekilde yürütülmesine olanak tanır. Suçsuzluk karinesinin korunması, demokratik bir toplumun ve hukuk devletinin olmazsa olmazıdır. Bu nedenle, yargı mensupları, medya ve toplumun tüm kesimleri bu prensibe özen göstermelidir.