Ceza Avukatı Anıt Hukuk
Anıt Hukuk
Quick Contact

           

Çalışma  Saatlerimiz / Pazartesi – Cumartesi / 08:00 – 18:00

Bize Ulaşın:  +90 532 692 49 52

Ceza Ticaret Miras Boşanma Kira Avukatı

Türk Ceza Kanunu TCK Madde 7

Türk Ceza Kanunu Madde 7

Türk Ceza Kanunu TCK Madde 7

Türk Ceza Kanunu’nun 7. maddesi TCK Madde 7, kanunun temel prensiplerini belirleyen bir madde olarak önemlidir. Madde 7, kanunun uygulanmasında dikkate alınması gereken temel ilke ve prensipleri açıklar. İşte Türk Ceza Kanunu’nun 7. maddesinin ana unsurları:

  1. Kanuniliği ilkesi: Madde 7, suç ve cezanın kanun tarafından önceden belirlenmiş olması gerektiğini vurgular. Başka bir deyişle, bir kişi suçlu kabul edilmeden önce suçun yasada açıkça tanımlanmış olması gerekir.
  2. Ceza ve güvence dengesi: Bu madde aynı zamanda ceza hukukunun insan haklarına saygılı olması gerektiğini vurgular. Bireylerin temel haklarına ve özgürlüklerine saygı gösterilmesi gerektiğini ve cezaların orantılı ve hukuka uygun olması gerektiğini belirtir.
  3. Kanunun geriye etkisi olmaması: Madde 7, suçların ve cezaların kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren uygulanacağını belirtir. Bu, kanunun geriye doğru suçlar ve cezalar için uygulanamayacağı anlamına gelir.

Türk Ceza Kanunu‘ madde 7 temel bir hukuk ilkesi olan “kanuniliği ilkesi”ni korur ve ceza hukukunun temel ilkelerini belirler. Bu madde, bireylerin hukuki güvencelerini ve insan haklarını koruma amacı taşır ve hukukun üstünlüğünü vurgular. Ancak unutmayın ki kanunlar zaman içinde değişebilir, bu nedenle en güncel bilgilere ulaşmak için güncel kanunları ve yasal düzenlemeleri kontrol etmek önemlidir.

TCK_Madde_7_Turk_Ceza Kanunu_Madde_7
TCK Madde 7

TCK Madde 7 Kanunun Uygulama Alanı

TCK Madde 7 Kanunun uygulama alanları şu şekildedir.

Zaman bakımından uygulama 

Madde 7

(1) İşlendiği zaman yürürlükte bulunan kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. İşlendikten sonra yürürlüğe giren kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse cezalandırılamaz ve hakkında güvenlik tedbiri uygulanamaz. Böyle bir ceza veya güvenlik tedbiri hükmolunmuşsa infazı ve kanuni neticeleri kendiliğinden kalkar. 

(2) Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur. 

(3) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/2 md.) Hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hariç; infaz rejimine ilişkin hükümler, derhal uygulanır. 

(4) Geçici veya süreli kanunların, yürürlükte bulundukları süre içinde işlenmiş olan suçlar hakkında uygulanmasına devam edilir.

GEREKÇESİ

      Bu maddeye göre; fiili işlediği zaman yürürlükte olan kanunlara göre suç teşkil ediyorsa kişi cezalandırılabilir. Bir fiil, işlendikten sonra yürürlüğe giren kanunda suç olarak tanımlanmışsa; bu kanun geçmişe yürütülerek fail cezalandırılamaz.

      Yeni suçlar oluşturan bir yasa, ancak yürürlüğe girdiği tarihten sonra işlenen fiiller bakımından uygulama alanı bulur. (Geçmişe Yürüme Yasağı) İşlendiği tarihteki kanunlara göre suç teşkil eden bir fiil sonradan yürürlüğe giren yeni kanunla suç olmaktan çıkarılmış ya da suçun unsurlarında veya cezasında failin lehine değişiklikler yapılmış ise; fail hakkında bu yeni yasa hükümleri uygulanmalıdır. Lehe olan kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce verilmiş olan fakat henüz kesinleşmemiş olan mahkumiyet kararları hakkında da uygulama alanı bulacağı konusunda fikir birliği vardır.

Ancak lehe olan yasanın yürürlüğe girdiği tarihten önce işlenmiş fiiller ile ilgili olarak verilmiş olan hüküm kesinleşmişse, lehe olan kanunun bu kesinleşmiş kararlar üzerinde bir etkisinin olup olmadığı tartışmalıdır.

   TCK’da kabul gören sisteme göre, lehe olan kanun yürürlüğe girdiği tarihten önce kesinleşmiş mahkumiyet kararları hakkında ceza infaz edilmiş olsa bile uygulanabilir. Bir görüşe göre lehe olan kanunlar kesinleşmiş mahkumiyet kararlarının etkileyemez.

Ceza Hukuku prensiplerinin zaman açısından uygulanması konusunda temel ilke; suçun işlendiği tarihte geçerli olan kanunun, o olaya uygulanacak kanun olarak belirlenmesidir. Bu ilke gereği, ceza hukuku kuralları, yürürlük tarihinden önceki olaylarla ilgili uygulanmayacaktır. Bu kural, suçun tüm unsurlarını, cezasını ve sonuçlarını, ayrıca objektif cezalandırma koşullarını içerir. Türk Ceza Kanunu’nun 7/1 maddesine göre, ‘İşlendiği zaman yürürlükte bulunan kanuna göre suç sayılmayan bir eylemden dolayı hiç kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. İşlendikten sonra yürürlüğe giren kanuna göre suç sayılmayan bir eylemden dolayı da kimse cezalandırılmaz ve hakkında güvenlik tedbiri uygulanmaz.

Böyle bir ceza ve güvenlik tedbiri verildiyse, infazı ve yasal sonuçları otomatik olarak ortadan kalkar.’ Söz konusu hükmün ilk cümlesi aslında kanunların zaman açısından uygulanmasındaki kanunilik ilkesinin bir yansımasıdır. Gerçekten de, bir eylem işlendiği anda ceza kanunlarına göre suç sayılmıyorsa, sonraki değişikliklerle cezalandırmaya gidildiğinde yasa dışı suç meydana gelir.

TCK m. 7/2′ ye göre, ‘Suçun işlendiği zaman geçerli olan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunun hükümleri farklı ise, fail lehine olan kanun uygulanır ve infaz edilir.’ Bu hüküm, bir yandan ‘geriye dönük yasak’ ı içerirken, diğer yandan ‘lehe olan kanunun geriye dönük etkisi’ ni düzenler. Aslında, sonraki kanun fail aleyhineyse geriye dönük etki göstermeyecek, öncesinde işlenen fiili etkilemeyecektir. Ancak, fail lehine bir durum varsa; yeni kanun geriye dönük olarak uygulanacak, suçun işlendiği zaman kapsam dışı olsa bile olayda etkili olacaktır.

T.C. YARGITAY ON BİRİNCİ CEZA DAİRESİ 2015/3413 E. 2015/26717 K. 04.06.2015

Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 06.03.2015 gün ve 2015/5525/16915 sayılı kanun yararına bozma istemine atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 24.03.2015 gün ve KYB. 2015/93265 sayılı ihbarnamesi ile;

Resmi belgede sahtecilik suçundan sanık F.. G..’nin, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 204/1 ve 43/1. maddeleri gereğince 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına dair İstanbul 50. Asliye Ceza Mahkemesinin 25/03/2014 tarihli ve 2012/730 Esas, 2014/157 sayılı kararını kapsayan dosyanın incelenmesinde;

Dosya kapsamına göre, 30/01/2005 ve 30/03/2005 ödeme tarihli bonoların katılan şirkete hangi tarihlerde ciro edildiği araştırılarak suç tarihinin belirlenmesi, ciro tarihi tespit edilemiyorsa, dosyada mevcut 15/06/2012 tarihli dosya inceleme tutanağına göre, 30/01/2005 ödeme tarihli bononun 02/02/2005 tarihinde, 30/03/2005 ödeme tarihli bononun 01/04/2005 tarihinde ödenmeme protestolarına konu edildiği, suç tarihinin en erken bu tarihler olduğu kabul edilerek, suç tarihlerinin 5237 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 01/06/2005 tarihinden önce olduğu göz önünde bulundurulmak suretiyle, 5237 sayılı Türk

Ceza Kanunu’nun “Zaman bakımından uygulama” başlıklı 7. maddesinin 2. fıkrasında “suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.” hükmü ile 5252 sayılı

Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 9/3. maddesinde yer alan, “Lehe olan hüküm, önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir.” hükmü karşısında, suçun işlendiği tarihte yürürlükte bulunan 765 sayılı Türk Ceza Kanunu ile 01/06/2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk

Ceza Kanunu hükümlerinin karşılaştırılmak suretiyle hangisinin lehe olduğu hususunda denetime elverişli bir değerlendirme yapılarak karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm kurulmasında isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca, anılan kararın bozulması istenilmiş olmakla, Dairemize gönderilen dosya incelenerek gereği görüşüldü:

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 08.06.2010 gün ve 98/143 sayılı kararı ve Dairemizin benzer bir çok kararında açıklandığı üzere; 5237 sayılı TCK’nun 43/1. maddesinde 765 sayılı Yasanın 80. maddesinden farklı olarak “değişik zamanlarda” denilmesi karşısında aynı anda işlenen eylemlerde zincirleme suça ilişkin hükümlerin uygulanma olanağı bulunmamaktadır.

İncelenen dosya içeriğine göre, mağdur Hacı Bayram Bölükbaşı adına sahte olarak düzenlenmiş iki adet bonoyu katılan şirkete verdiği iddia ve kabul olunan sanığın, suça konu senetleri farklı zamanlarda düzenlendiğine ve katılana verdiğine dair kesin delil bulunmadığı cihetle, eyleminin kül halinde 5237 sayılı Yasanın 204/1. maddesinde öngörülen resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturacağı, ancak sahte belge sayısı dikkate alınarak aynı Yasanın 61. maddesi uyarınca temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak tayini gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde uygulama yapıldığı görülmekle, belirtilen bu konuda da kanun yararına bozma yoluna gidilip gidilmeyeceği hususunda gereğinin takdir ve ifası için dosyanın Adalet Bakanlığına gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 04.06.2015 gününde oybirliği ile karar verildi.

T.C. YARGITAY ON BİRİNCİ CEZA DAİRESİ 2016/10792 E. 2016/6590 K. 29/09/2016

Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 11.06.2016 gün ve 4507-2016 sayılı kanun yararına bozma istemine atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 29/06/2016 gün ve KYB. 2016/262191 sayılı ihbarnamesi ile;

Resmi belgede sahtecilik suçundan sanık …’in, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 204/1-3, 43 ve 62. maddeleri uyarınca 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına dair, … Asliye Ceza Mahkemesinin 27/01/2015 tarihli ve 2014/276 Esas, 2015/18 sayılı kararını kapsayan dosyanın incelenmesinde;

Suç tarihinin 01/02/2005 olduğu somut olayda, 01/06/2005 tarihinde yürürlüğe giren 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 9. maddesi 3. fıkrasında yer alan “Lehe olan hüküm, önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir.” şeklindeki düzenlemeye ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Zaman bakımından uygulama” başlıklı 7. maddesine nazaran lehe kanunun tespit edilerek uygulama yapılması gerektiğinin gözetilmemesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca, anılan kararın bozulması istenilmiş olmakla, Dairemize gönderilen dosya incelenerek gereği görüşüldü:

Dosya içeriğine göre, sanığın, sahte imza sirküsü ile noterde araç satış sözleşmesi yapmak şeklindeki, zincirleme resmi belgede sahtecilik suçu olarak belirlenen eylemine, doğrudan 5237 sayılı TCK hükümleri uygulanmış ise de; suç tarihinde yürürlükte bulunan ve sanığın eylemine uyan 765 sayılı TCK’nun 342/2. maddesinde öngörülen ceza 4 yıldan 10 yıla kadar ağır hapis olup, 5237 sayılı TCK’nun 204/3. maddesinde ise maddenin birinci fıkrasında öngörülen 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezasının yarı oranında artırılacağı şeklinde sanık lehine düzenleme yapıldığı ve mahkemece 5237 sayılı TCK uygulanırken cezanın alt sınırdan tercih edildiği,

765 sayılı TCK’nun ise alt sınırın 4 yıl olması nazara alındığında sanığın aleyhine olduğunun açıkça anlaşılması ve mahkeme uygulamasında bir isabetsizlik bulunmaması karşısında, kanun yararına bozma istemine atfen düzenlenen ihbarname içeriği yerinde görülmediğinden CMK’nun 309. maddesi uyarınca REDDİNE, dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına İADESİNE, 29.09.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C. YARGITAY DOKUZUNCU CEZA DAİRESİ 2011/912 E. 2011/1560 K. 16.02.2011 

  • KANUN YARARINA BOZMA
  • LEHE KANUNUN UYGULANMASI
  • SAVUNMA ALINMADAN MAHKUMİYET HÜKMÜ KURULMASI
  • ZAMAN BAKIMINDAN UYGULAMA


(5271 s. Ceza Muhakemesi K m. 195, 309) (5237 s. TCK m. 7)

ÖZET

5237 sayılı Türk Ceza Kanununun “Zaman bakımından uygulama” başlıklı 7. maddesine nazaran lehe kanunun tespit edilerek uygulama yapılması gerektiğinin gözetilmemesinde ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 195. maddesindeki istisnai durumlar dışında sanığın savunması alınmadan mahkumiyet hükmü kurulmasının mümkün olmadığı dikkate alınmadan karar verilmesinde, isabet görülmediğinden bahisle, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması gerekmiştir.

– YARGITAY KARARI –

Tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu birden çok kişinin yaralanmasına sebebiyet vermek suçundan sanık H.O’nun 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 459/2, 59. maddeleri gereğince 8 ay 10 gün hapis ve 1250 Yeni Türk Lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına dair M………. 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 06.10.2005 tarihli ve 2004/963 esas, 2005/804 sayılı kararı ile ilgili olarak;

Dosya kapsamına göre;

1 – Suç tarihinin 13.12.2003 olduğu somut olayda, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 9. maddesi 3. fıkrasında yer alan “Lehe olan hüküm, önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir,” şeklindeki düzenlemeye ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun “Zaman bakımından uygulama” başlıklı 7. maddesine nazaran lehe kanunun tespit edilerek uygulama yapılması gerektiğinin gözetilmemesinde,

2 – 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 195, maddesindeki istisnai durumlar dışında sanığın savunması alınmadan mahkumiyet hükmü kurulmasının mümkün olmadığı dikkate alınmadan yazılı şekilde karar verilmesinde, isabet görülmediğinden bahisle, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığının 26.12.2010 gün ve 76206 sayılı kanun yararına bozma talebine atfen, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 10.01.2011 gün ve 2011/1560 sayılı tebliğ namesi ile daireye ihbar ve dava evrakı tevdi kilit

Dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Kanun yararına bozma talebine dayanılarak düzenlenen tebliğ namedeki bozma isteği incelenen dosya kapsamına nazaran yerinde görüldüğünden, M……… 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 06.10.2005 tarih ve 2004/963-2005/804 sayılı kararının CMK.nın 309, maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına, dosyanın gereği için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 16.02.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

TCK_Madde_7_Turk_Ceza Kanunu_Madde_7
TCK Madde 7 – Türk Ceza Kanunu Madde 7

T.C.YARGITAY BİRİNCİ CEZA DAİRESİ 2018/5765 E. 2020/960 K. 09/03/2020

(KANUN YARARINA BOZMA İSTEMİ)

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının tamamını veya bir kısmını bozma ve değiştirme veya kaldırmaya cebren teşebbüs etmek ve gasp suçlarından hükümlü …’ın, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 26/07/2012 tarihli ve 2012/596 değişik iş sayılı kararı ile içtima edilen 20 yıl 10 ay hapis cezasının infazı sırasında, Edirne Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından düzenlenen 02/04/2018 tarihli müddet nameye karşı Cumhuriyet Savcısı tarafından yapılan itiraz üzerine 02/04/2018 tarihli ve 2018/7-2640 sayılı müddet namenin iptaline dair İstanbul (kapatılan) 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 18/05/2018 tarihli ve 2003/7 esas, 2009/65 sayılı kararına karşı yapılan itirazın reddine ilişkin İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 14/08/2018 tarihli ve 2018/689 değişik iş sayılı kararı ile ilgili olarak;

Dosya kapsamına göre, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesince, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 17. maddesi gereğince hükümlü hakkında 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanamayacağı ileri sürülerek, infazın 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 107/1-2. maddesine göre yapılmasına karar verilmiş ise de, 107/1-2. maddede öngörülen indirim oranının 1/3 olduğu, oysa 647 sayılı Kanun’un 19 ve ek 2/1. maddelerine göre indirim oranının 1/2 olduğu ve ayda 6 günlük indirimden faydalanıldığı, her ne kadar suçun işlendiği tarihte yürürlükte bulunan

3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 17/4. fıkrasına göre, terör hükümlüleri hakkında 647 sayılı Kanun’un 19. maddesinin bir ve ikinci fıkraları ile ek 2. madde hükümlerinin uygulanamayacağı belirtilmiş ve bu maddenin 29/06/2006 tarihli 5532 sayılı Kanun’la değişik 1. maddesinde, “Bu Kanun kapsamına giren suçlardan mahkûm olanlar hakkında, koşullu salıverilme ve denetimli serbestlik tedbirinin uygulanması bakımından 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 107 nci maddesinin dördüncü fıkrası ile 108 inci maddesi hükümleri uygulanır.” şeklinde bir düzenlemeye yer verilmiş ise de,

25/07/2010 tarihinde yürürlüğe giren 6008 sayılı Kanun’un 9. maddesiyle 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 107. maddesine eklenen son fıkra uyarınca da, bu fıkra hükümlerinin çocuklar hakkında uygulanamayacağının düzenleme altına alındığı, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Zaman bakımından uygulama” başlıklı 7/2. maddesine göre, “…suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.” şeklindeki düzenleme ile aynı maddenin 3. fıkrasındaki, “…hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hariç; infaz rejimine ilişkin hükümler, derhal uygulanır.” biçimindeki düzenleme dikkate alındığında, 3713 sayılı

Terörle Mücadele Kanunu’nun 17/1. maddesinin de çocuklar hakkında uygulama imkanı kalmadığı, bu durumda infazın en lehe olan 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanun hükümleri gereğince yerine getirilmesi gerektiği gözetilmeden, itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 26/11/2018 gün ve 94660652-105-22-14088-2018-Kyb sayılı yazılı istemlerine müsteniden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının tebliğnamesi ile Dairemize ihbar ve dava evrakı gönderilmekle, incelenerek gereği düşünüldü;

TÜRK MİLLETİ ADINA

Kanun yararına bozma talebine dayanılarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen tebliğ namedeki bozma isteği incelenen dosya kapsamına göre yerinde görüldüğünden, İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 14/08/2018 tarihli ve 2018/689 Değişik İş sayılı Kararının 5271 sayılı CMK’nin 309. maddesi uyarınca KANUN YARARINA BOZULMASINA, diğer işlemlerin yapılabilmesi için dosyanın Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 09/03/2020 gününde oy birliğiyle karar verildi.