anithukuk
Anıt Hukuk
Quick Contact

           

Çalışma  Saatlerimiz / Pazartesi – Cumartesi / 08:00 – 18:00

Bize Ulaşın:  +90 532 692 49 52

Anit_Hukuk
  /  Anayasa Hukuku   /  Kanunları Bilmemek Mülga: 29/6/2005 – 5377/1 md.
Kanunlari_Bilmemek_Mazeret_Sayilmaz

Kanunları Bilmemek Mülga: 29/6/2005 – 5377/1 md.

Kanunları Bilmemek Mazeret Sayılmaz Kanunun bağlayıcılığı

Kanunları Bilmemek Mazeret Sayılmaz Kanunun bağlayıcılığı Madde 4- (1) Ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz.
(2) (Mülga : 29/6/2005 – 5377/1 md.)
Kabul edilmiş ve yayımlanmış olan kanunun bilindiği var sayılır. “Kanunu bilmiyorum”
mazeretinin kabul görmemesinin sebeplerinden biri, kamu düzenini ve yasa otoritesini
korumaktır.

Kanunları Bilmemek Mazeret Sayılmaz
Kanunları Bilmemek Mazeret Sayılmaz

T.C. YARGITAY CEZA GENEL KURULU 2016/722 E. 2016/ 332 K. 27.09.2016


Karşılıksız yararlanma suçundan sanığın beraatine ilişkin, Mersin 7. Asliye Ceza
Mahkemesince verilen 28.11.2013 gün ve 683-829 sayılı hükmün katılan vekili tarafından
temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 2. Ceza Dairesince 07.07.2015 gün ve
8412-14033 sayı ile;


“…6352 sayılı Kanunun geçici 2. maddesi gereğince katılan kurumun zararını gidermesi
halinde sanık hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği gözetilerek,
sanığın 10.10.2013 tarihli kovuşturma aşamasında alınan savunmasında borcunu
taksitlendirdiğini ve ödediğini söylemesi, katılan kurumun ise 09.10.2013 tarihli yazısında,
‘taksitlendirilen bir ödenmiş peşinat ve 2 ödenmemiş taksitinin bulunduğunun…’


bildirildiğinin ve daha sonra 11.10.2013 günü yeniden kurumdan sorulan ödeme bilgisine
ilişkin yazı cevabı dönmeden karar verildiğinin anlaşılması karşısında; öncelikle katılan
kurumdan zararının ödenip ödenmediği sorularak, zararın ödendiğinin anlaşılması halinde
sanık hakkında 6352 sayılı Kanunun geçici 2/2 ve CMK’nun 223/4-a. maddeleri uyarınca ceza
verilmesine yer olmadığına karar verilmesi, aksi halde katılan kurumun cezasız ve vergisiz
gerçek zararı bilirkişiye hesaplattırılıp, hesaplanan miktarın, ödenen taksit tutarını karşılaması
halinde sanık hakkında 6352 sayılı Kanunun geçici 2/2 ve CMK’nun 223/4-a. maddesi
uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi, karşılamaması halinde ise, ‘sanığa
bilirkişinin hesapladığı kurum zararından ödenen miktar düşüldükten sonra kalan zararı
gidermesi durumunda 6352 sayılı Kanunun geçici 2. maddesi gereğince hakkında ceza
verilmesine yer olmadığına karar verileceğine’ ilişkin bildirimde bulunularak ve ödemesi için
makul bir süre verilerek, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi
gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde cezalandırılmasına karar verilmesi”
isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.


Yerel mahkeme ise 27.11.2015 gün ve 508-548 sayı ile;


“…6352 sayılı Yasanın geçici 2/2. maddesinde ‘Abonelik esasına göre yararlanılabilen
elektrik enerjisinin, suyun ve doğal gazın sahibinin rızası olmaksızın ve tüketim miktarının
belirlenmesini engelleyecek şekilde tüketilmesi dolayısıyla bu Kanunun yürürlüğe girdiği
tarih itibarıyla hakkında hırsızlık suçundan dolayı kovuşturma yapılan veya kesinleşmiş olup
olmadığına bakılmaksızın hakkında hüküm verilen kişinin, bu Kanun yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren altı ay içinde, zararı tamamen tazmin etmesi hâlinde, hakkında cezaya
hükmolunmaz, verilen ceza tüm sonuçlarıyla ortadan kalkar’ düzenlemesinin yer aldığı,
ayrıca 5237 sayılı TCK ’nun 4. maddesinin ‘Ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz’
şeklinde olduğu, 6352 sayılı Yasanın geçici 2/2. maddesinin açıkça lafzı olarak ve mana

olarak farklı yorumlanmayacak şekilde, kanunun yürürlük tarihinden itibaren 6 aylık geçici
bir süre verdiği, kanunun 05.07.2012 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe
girdiği ve 6 aylık sürenin 05.01.2013 tarihinde son bulduğu, geçici maddede açıkça yürürlük
tarihinden bahsettiği, zarar gören kurum veya yargılama mercilerince sanığa zarar miktarı ve
ödeyip ödemeyeceği konusunda bildirimde bulunulmasına ilişkin bir düzenleme içermediği,
böyle bir yükümlülüğün ortaya konmadığı, sadece 6 aylık geçici bir süre verildiği, TCK’nun

  1. maddesinin de açıkça ‘Kanunu bilmemek mazeret sayılmaz’ şeklinde düzenlemesinin
    bulunduğu, ayrıca bir bildirime gerek duyulmadığı ancak; geçici maddede özel olarak bildirim
    yükümlülüğü olması halinde böyle bir bildirimin gerekeceği ancak; lafzı açık bir şekilde
    yürürlük tarihini esas aldığı, mahkememizce de yürürlük tarihinden itibaren 6 aylık sürenin
    bitiminden sonra 09.10.2013 tarihinde TEDAŞ’tan gelen cevaptan kurum zararının
    giderilmediğinin açıkça anlaşıldığı, ayrıca mahkememizce yapılan keşif sonunda bilirkişinin
    tutanak öncesi ve sonrası kullanım durumu gözetilerek yaptığı karşılaştırma sonucu sanığın
    kaçak elektrik kullanmadığı şeklinde rapor düzenlediği, yine bir başka dosya nedeniyle
    bilirkişi tarafından verilen ek raporda kaçak kullanım olmadığından kurum zararı hesabının
    yapılamayacağı yönünde rapor verilmiş olduğu, teknik olarak da kaçak kullanım yoksa
    zararın hesabının da yapılmasının mümkün olmayacağı, kaldı ki sanığın bir taksit ödemesinin
    de 6352 sayılı Yasanın öngördüğü süreden sonraya ait olduğu ve bu durumda
    değerlendirilerek sanığın beraati yönünde karar verildiği, yine Yargıtay 2. Ceza Dairesinin
    2015/15656 Esas, 2015/2085 Karar sayılı 05.11.2015 tarihli içtihadına konu mahkememizin
    2014/175 Esas sayılı dosyasında da karşılıksız yararlanma suçundan sanığın, kurum zararını
    karşılamamasına rağmen mahkememizce yapılan keşif sonucu kaçak kullanımın olmadığının
    tespiti üzerine verilen beraat kararının aynı Yargıtay Ceza Dairesince onanmak suretiyle
    kesinleştiği mahkememizin bir çok benzer dosyasında verilen beraat kararlarının da sanığa
    zararın karşılanması konusunda ihtarda bulunulması, makul süre verilmesi ve zararın tespiti
    gibi hususlara değinilmeksizin onandığı, bu haliyle mahkememizin ilk vermiş olduğu kararın
    yerinde olduğu” gerekçesiyle önceki hükmünde direnmiştir.
    Bu hükmün de katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet
    Başsavcılığının 19.04.2016 gün ve 112172 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay
    Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan
    gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve çözümlenmesi gereken uyuşmazlık;
    karşılıksız yararlanma suçundan sanığa, katılan kurumun zararını gidermesi halinde 6352
    sayılı Kanunun geçici 2/2. maddesi gereğince ceza verilmesine yer olmadığına karar
    verileceğine dair bildirimde bulunularak hukuki durumunun belirlenmesi gerektiği
    gözetilmeden beraat kararı verilmesinin isabetli olup olmadığının tespitine ilişkin ise de;
    Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle yerel mahkeme direnme kararının
    yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı hususunun değerlendirilmesi gerekmektedir.
    Ceza Genel Kurulunun süreklilik kazanmış uygulamalarına göre şeklen direnme kararı
    verilmiş olsa dahi;
    a) Bozma kararı doğrultusunda işlem yapmak,

b) Bozma kararında tartışılması gereken hususları tartışmak,
c) Bozma sonrasında yapılan araştırma, inceleme ya da toplanan yeni delillere dayanmak,
d) İlk kararda yer almayan ve daire denetiminden geçmemiş olan yeni ve değişik gerekçe ile
hüküm kurmak,
Suretiyle verilen hüküm, direnme kararı olmayıp, bozmaya eylemli uyma sonucu verilen yeni
bir hükümdür. Bu nitelikteki hükmün temyiz edilmesi halinde ise incelemenin Yargıtay’ın
ilgili dairesi tarafından yapılması gerekmektedir.
İnceleme konusu dosyada, sanığın beraatine ilişkin hükmün katılan vekili tarafından temyiz
edilmesi üzerine Özel Dairece; sanığa katılan kurumun zararını gidermesi halinde 6352 sayılı
Kanunun geçici 2/2. maddesi gereğince hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar
verileceğine dair bildirimde bulunularak hukuki durumunun belirlenmesi gerektiği
gözetilmeden beraat kararı verilmesi isabetsizliğinden bozulduğu, bozmadan sonra yerel
mahkemece;
“…6352 sayılı Yasanın geçici 2/2. maddesinde ‘Abonelik esasına göre yararlanılabilen
elektrik enerjisinin, suyun ve doğal gazın sahibinin rızası olmaksızın ve tüketim miktarının
belirlenmesini engelleyecek şekilde tüketilmesi dolayısıyla bu Kanunun yürürlüğe girdiği
tarih itibarıyla hakkında hırsızlık suçundan dolayı kovuşturma yapılan veya kesinleşmiş olup
olmadığına bakılmaksızın hakkında hüküm verilen kişinin, bu Kanun yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren altı ay içinde, zararı tamamen tazmin etmesi hâlinde, hakkında cezaya
hükmolunmaz, verilen ceza tüm sonuçlarıyla ortadan kalkar.’ düzenlemesinin yer aldığı,
ayrıca 5237 sayılı TCK’nun 4. maddesinin ‘Ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz’
şeklinde olduğu, 6352 sayılı Yasanın geçici 2/2. maddesinin açıkça lafzı olarak ve mana
olarak farklı yorumlanmayacak şekilde, kanunun yürürlük tarihinden itibaren 6 aylık geçici
bir süre verdiği, kanunun 05.07.2012 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe
girdiği ve 6 aylık sürenin 05.01.2013 tarihinde son bulduğu, geçici maddede açıkça yürürlük
tarihinden bahsettiği, zarar gören kurum veya yargılama mercilerince sanığa zarar miktarı ve
ödeyip ödemeyeceği konusunda bildirimde bulunulmasına ilişkin bir düzenleme içermediği,
böyle bir yükümlülüğün ortaya konmadığı, sadece 6 aylık geçici bir süre verildiği, TCK’nun

  1. maddesinin de açıkça ‘Kanunu bilmemek mazeret sayılmaz’ şeklinde düzenlemesinin
    bulunduğu, ayrıca bir bildirime gerek duyulmadığı ancak; geçici maddede özel olarak bildirim
    yükümlülüğü olması halinde böyle bir bildirimin gerekeceği ancak; lafzı açık bir şekilde
    yürürlük tarihini esas aldığı, mahkememizce de yürürlük tarihinden itibaren 6 aylık sürenin
    bitiminden sonra 09.10.2013 tarihinde TEDAŞ’tan gelen cevaptan kurum zararının
    giderilmediğinin açıkça anlaşıldığı, ayrıca mahkememizce yapılan keşif sonunda bilirkişinin
    tutanak öncesi ve sonrası kullanım durumu gözetilerek yaptığı karşılaştırma sonucu sanığın
    kaçak elektrik kullanmadığı şeklinde rapor düzenlediği, yine bir başka dosya nedeniyle
    bilirkişi tarafından verilen ek raporda kaçak kullanım olmadığından kurum zararı hesabının
    yapılamayacağı yönünde rapor verilmiş olduğu, teknik olarak da kaçak kullanım yoksa
    zararın hesabının da yapılmasının mümkün olmayacağı, kaldı ki sanığın bir taksit ödemesinin
    de 6352 sayılı Yasanın öngördüğü süreden sonraya ait olduğu ve bu durumda
    değerlendirilerek sanığın beraati yönünde karar verildiği, yine Yargıtay 2. Ceza Dairesinin
    2015/15656 Esas, 2015/2085 Karar sayılı 05.11.2015 tarihli içtihadına konu mahkememizin
    2014/175 Esas sayılı dosyasında da karşılıksız yararlanma suçundan sanığın, kurum zararını
    karşılamamasına rağmen mahkememizce yapılan keşif sonucu kaçak kullanımın olmadığının
    tespiti üzerine verilen beraat kararının aynı Yargıtay Ceza Dairesince onanmak suretiyle

kesinleştiği, mahkememizin bir çok benzer dosyasında verilen beraat kararlarının da sanığa
zararın karşılanması konusunda ihtarda bulunulması, makul süre verilmesi ve zararın tespiti
gibi hususlara değinilmeksizin onandığı bu haliyle mahkememizin ilk vermiş olduğu kararın
yerinde olduğu” şeklinde önceki hükümde yer almayan yeni ve değişik gerekçeyle direnme
kararı verildiği anlaşılmaktadır.
İlk hükümde yer almayan bu yeni ve değişik gerekçe Özel Dairece denetlenmemiş olup, Özel
Daire denetiminden geçmemiş olan bir konunun ilk kez Ceza Genel Kurulunca
değerlendirilmesine kanuni imkân bulunmamaktadır.
Bu itibarla, yerel mahkemenin son uygulaması direnme kararı olmayıp, yeni hüküm
niteliğinde olduğundan, dosyanın temyiz incelemesi yapılmak üzere Özel Daireye
gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Mersin 7. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 27.11.2015 gün ve 508-548 sayılı karar yeni
hüküm niteliğinde olduğundan, dosyanın temyiz incelemesi için Yargıtay 2. Ceza Dairesine
gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 27.09.2016 tarihinde
yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.
T.C. YARGITAY ONSEKİZİNCİ CEZA DAİRESİ 2015/26962 E. 2016/5283 K.
17.03.2016
KARAR
Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile
suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine
göre yapılan incelemede:
Sanığa yükletilen hakaret eylemiyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğelerinin ve bu
eylemin sanık tarafından işlendiğinin Kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucu
saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini
sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani
kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı,
Eylemin doğru olarak nitelendirildiği ve Kanunda öngörülen suç tipine uyduğu,
Seçenek hapis cezası, TCK’nın 50/2. maddesine aykırı biçimde adli para cezasına çevrilmiş
ise de, karşı temyiz olmadığından bozma yapılamayacağı,
Anlaşıldığından, sanık … müdafiinin ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmediğinden,
tebliğnameye uygun olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKMÜN
ONANMASINA,17.03.2016 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

Kanunları Bilmemek Mazeret Sayılmaz
Kanunları Bilmemek Mazeret Sayılmaz

KARŞI OY
Sayın çoğunluğun hakaret suçunda karakol binasının aleni yer olduğuna ilişkin görüşüne
aşağıdaki nedenlerle katılmıyorum.
Hakaret suçlarında suçun işlendiği yerin aleni olması cezayı arttıran neden olarak
düzenlenmiştir. Aleniyet belirsiz sayıdaki kişilerin hakaret içeren sözleri duyabileceği
şartların oluşmasıdır. Yasa koyucu bu düzenleme ile şerefine karşı saldırılan mağdurun bu
halde daha çok rencide olup etkileneceği düşüncesiyle cezada arttırım yapılmasını
öngörmüştür.
Karakol binaları, yasaların kolluğa verdiği idari yada adli konulardaki görevlerini
yapabilmelerini sağlama amacına yönelik yapılmış yapılardır. Ağırlıklı olarak bu yerlerde
kamuya kapalı ceza soruşturmalarının yapılması ve terör saldırılarının hedefi olması
nedeniyle koruma altında bulundurulmakta bu amaçla kapılarında nöbetçi memur
bulundurulmaktadır. Uygulamada karakol içerisine işi olmayanlar alınmamaktadır.
Ceza içeren yasa maddelerinin yorumlanmasında göz önüne alınacak hususlardan birisi de
temel haklarda sanık aleyhine sonuç doğuracak yaklaşımlar sergilememektir. Zira TCK’nın 4.
maddesi “Ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz” hükmünü içermekte olup yasanın
metninden anlaşılmayan sanık aleyhine yorumlar sanıklara ceza kanunun yorumunu da
bilmeyi zorunlu hale getirecektir. Bu ise hukukçuların dahi üzerinde tartışma yaptıkları
hususların sanıklarca bilinmesi zorunluluğunu doğurmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında; karakol binalarının aleni yerlerden sayılamayacağı, sanık aleyhine
yorum yoluyla aleni yer sayılarak cezanın artırılmasının yerinde olmadığı düşüncesindeyim.
Bu gerekçelerle sayın çoğunluğun aksi görüşüne katılmıyorum.

Post a Comment