Hukuka Aykırı Deliller CMK 206
Hukuka aykırı deliller, hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen deliller anlamına gelir ve ceza yargılamasında bu tür delillerin kullanılması genellikle yasaktır. Türkiye’de hukuka aykırı delillerle ilgili düzenlemeler, başta Anayasa olmak üzere, Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) ve diğer ilgili mevzuatlarda yer almaktadır.
Table of Contents
Hukuka Aykırı Deliller Ve Düzenlendiği Temel Kanunlar
- Türkiye Cumhuriyeti Anayasası
- Madde 38: “Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez.”
- Bu madde, temel bir ilke olarak, hukuka aykırı delillerin yargılamada kullanılmasını engellemektedir.
- Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK)
- Madde 206: Delillerin ileri sürülmesi sırasında, hukuka aykırı delillerin ortaya konulamayacağı düzenlenir.
- Madde 217: “Hakim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Hukuka aykırı olarak elde edilmiş deliller hükme esas alınamaz.”
- Madde 230: Kararların gerekçeli olarak yazılması ve hukuka aykırı delillerin hükme esas alınmayacağının belirtilmesi zorunludur.
- Madde 289: Hukuka aykırı delillerin kullanılması temyiz nedeni olarak kabul edilir.
Hukuka Aykırı Delillerin Türleri
Hukuka aykırı deliller, genellikle şu şekillerde ortaya çıkar:
- Yasa dışı dinlemeler ve izlemeler: Mahkeme kararı olmadan yapılan telefon dinlemeleri, gizli kamera kayıtları vb.
- İşkence ve kötü muameleyle elde edilen itiraflar: Zorla, tehdit, işkence veya kötü muamele ile alınan beyanlar.
- Özel hayatın gizliliğinin ihlali ile elde edilen deliller: Özel mülkiyet alanına izinsiz girilerek elde edilen deliller.
Hukuka Aykırı Delillerin Sonuçları
Hukuka aykırı delillerin kullanılması, adil yargılanma hakkının ihlali anlamına gelir ve şu sonuçları doğurur:
- Delilin hükme esas alınamaması: Hukuka aykırı deliller, mahkeme tarafından hükme esas alınamaz.
- Temyiz nedeni: Hukuka aykırı delillerin kullanıldığı bir mahkeme kararı, üst mahkemelerde temyiz edilebilir.
- Ceza ve tazminat davaları: Hukuka aykırı delil elde eden veya kullanan kişiler hakkında cezai ve hukuki sorumluluk doğabilir.
Bu düzenlemeler, adil yargılanma hakkının korunması ve hukukun üstünlüğünün sağlanması amacıyla getirilmiştir.
Hukuk ve ceza yargılamasında deliller, olayların doğruluğunu kanıtlamak veya ispat etmek için kullanılan önemli unsurlardır. Ancak, bir delilin elde edilme yöntemi hukuka aykırı ise, bu delil hukuka aykırı olarak kabul edilir.
Bu yazıda, hukuka aykırı delillerin ceza yargılamasındaki etkilerini ele alacağız.
Ceza yargılamasında hukuka aykırı delil konusu, Anayasa’nın “suç ve cezalara ilişkin esaslar” başlıklı 38. maddesinde ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 217. maddesinde ele alınmıştır. Bu maddelere göre, kanuna aykırı şekilde elde edilen bulguların delil olarak kabul edilemeyeceği belirtilmektedir.
Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre, deliller genellikle soruşturma aşamasında toplanır. Bu nedenle, soruşturma sürecinde delillerin toplanması için yapılan tüm işlemlerin kanunda belirtilen kurallara uygun olması gerekmektedir. Çünkü kanuna aykırı şekilde elde edilen deliller, hukuka aykırı delil olarak kabul edilir.
Hukuka aykırı deliller, ceza yargılamasında önemli bir konudur ve bazı örneklerle incelenebilir. Örneğin, bir işyerinde yapılan arama sırasında bilgisayarlar üzerinde arama yapılabilmesine olanak tanıyan yasal bir arama kararı bulunmaması durumunda, elde edilen bilgisayarlar üzerindeki deliller hukuka aykırı kabul edilir. Bu durumda, işyerinde bulunan lisanssız yazılımların olduğu belirtilen harddiskler ve CD’ler hukuka aykırı delil olarak değerlendirilir ve hükme esas alınamazlar.
Bir diğer örnek olarak, bir konutta yapılan arama işlemi incelenebilir. Örneğin, bir sanığın babasının ikamet ettiği adreste yapılan arama sonucunda suç unsurlarına rastlanmamasına rağmen, suç eşyasının bulunduğu sanığa ait başka bir adreste usulüne uygun bir arama kararı olmaksızın arama yapılması durumunda, elde edilen deliller hukuka aykırı kabul edilir.,
Hukuka aykırı delillerin hükme etkisi, ceza yargılamasında önemli bir konudur. Bir kişi hakkında mahkumiyet kararı verilebilmesi için suçun sabit olması gerekmektedir ve mahkeme bu durumu toplanan deliller ışığında değerlendirir. Ancak, hukuka aykırı deliller ispat aracı olarak kullanılamaz ve mahkeme bu tür delillere dayanamaz.
Mahkeme, hüküm verirken hukuka aykırı delillere dayanamayacağı için, bu delilleri hükme esas alamaz. Eğer mahkeme, hukuka uygun deliller neticesinde sanığın suçu işlemediğine kanaat getirirse, sanık hakkında beraat kararı verir. Ancak, eğer mahkumiyet kararı verilmişse ve bu kararda hukuka aykırı delillere dayanılmışsa, bu durum kesin olarak hukuka aykırılık sebebidir. Bu durumda, üst kanun yolu aşamalarında, söz konusu mahkumiyet kararının bozulması gerekmektedir.
Hukuka aykırı delillerin tespiti ve bunların ceza yargılamasındaki etkileri son derece önemlidir. Çünkü hukuka aykırı delillere dayanılarak bir kişi hakkında mahkumiyet kararı verilemez. Bu nedenle, hukuki sorunlarınıza ilişkin olarak profesyonel bir hukuki danışmanlık hizmeti almanızı öneririz. Bu yazı, hukuka aykırı delillerle ilgili genel bilgilendirme amacı taşımaktadır ve kişisel durumunuza uygun hukuki tavsiye almanız önemlidir.
T.C. Yargıtay Beşinci Ceza Dairesi
Esas | : 2017/6969 |
Karar | : 2019/11995 |
Tarih | : 26.12.2019 |
- İCBAR SURETİYLE İRTİKAP
- AMİRİN RÜŞVETİ İSPATLAMAK İÇİN ALDIĞI KAMERA KAYDI
- HUKUKA AYKIRI DELİL
5271 s. Ceza Muhakemesi K158217
5237 s. TCK250
ÖZET
Sanığın parayı alarak iş yerinden ayrıldığı iddia edilen somut olayda; CMK’nın 158/4. maddesine göre “Bir kamu görevinin yürütülmesiyle bağlantılı olarak işlendiği iddia edilen bir suç nedeniyle, ilgili kurum ve kuruluş idaresine yapılan ihbar veya şikâyet, gecikmeksizin ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.” hükmüne aykırı şekilde Cumhuriyet savcısı olaydan haberdar edilmeksizin kurum tarafından müştekiye verilen kamerayla yapılan kayıtların hükme esas alındığı nazara alındığında, hukuka uygun yöntemlerle tespit edilmediği anlaşılan söz konusu kamera kayıtlarının suçun sübutunda delil olarak değerlendirilemeyeceği gözetilerek, hukuka aykırı deliller dışlanmak suretiyle dosya kapsamındaki diğer delillerin nazara alınması ve rüşvet almaya teşebbüs suçunun oluşup oluşmadığının da karar yerinde tartışılması sonrasında sanıkların hukuki durumlarının takdir ve tayin edilmesi gerektiği gözetilmeden yasal olmayan yetersiz gerekçeyle yazılı şekilde hükümler kurulması kanuna aykırıdır.
MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi
SUÇ : İcbar suretiyle irtikap
HÜKÜM : İkna suretiyle irtikap suçundan mahkumiyet
Mahalli mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle dosya incelendi;
CMK’nın 260/1. maddesine göre icbar suretiyle irtikap suçundan katılan sıfatını alabilecek surette zarar görmüş olan Hazinenin kanun yoluna başvurma hakkının bulunması ve hükümlerin vekili tarafından temyiz edilmesi karşısında, 3628 sayılı Yasanın 18. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak katılma talebinin CMK’nın 237/2. maddesi uyarınca KABULÜNE karar verildikten sonra gereği düşünüldü:
Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılabilmesi bakımından öncelikle ceza muhakemesi hukukunun en önemli ilkelerinden biri olan “delillerin serbestliği” ve “hukuka aykırı yöntemle elde edilen delillerin kullanılması” konuları üzerinde durulması gerektiği,
Uygulamada ve yerleşmiş içtihatlarda da işaret edildiği üzere, ceza yargılamasının amacı, usul kurallarının öngördüğü ilkeler doğrultusunda maddi gerçeğin her türlü şüpheden uzak biçimde kesin olarak belirlenmesi olup, maddi hakikate ulaşılmasında kullanılan tek vasıtanın deliller olduğu, Anayasa’nın 38/6. maddesine göre kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulguların delil olarak kabul edilemeyeceği, 5271 sayılı CMK’nın “delilleri takdir yetkisi” başlıklı 217. maddesinin ikinci fıkrasındaki “Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.
” Biçimindeki düzenleme ile “delillerin serbestliği” ilkesine de vurgu yapıldığı, buna göre; ceza yargılamasında hangi hususun hangi delillerle ispat olunacağı konusunda bir sınırlama bulunmayıp, yargılama yapan hakimin, hukuka uygun şekilde elde edilen tüm delilleri kullanmak suretiyle, sanığın aleyhine olduğu kadar lehine olan delilleri de araştırıp değerlendirerek, her türlü şüpheden arınmış bir neticeye ulaşması gerektiğinden, yargılamaya konu olan olayın açıklığa kavuşturulması ve maddi gerçeğin bulunabilmesi için ispat amacıyla kullanılan her aracın delil olarak kabul edileceği, bahse konu maddenin gerekçesinde; “Maddenin son fıkrası, usul hukuku yönünden olağanüstü önem taşıyan ve adil yargılama ile bağlantılı ilkeyi belirtmektedir.
İlke, delilin doğruluğunu, haklılığını, hakkaniyete uygunluğunu sağlamak amacını gütmektedir. Böylece ister soruşturma ister kovuşturma evrelerinde olsun, hukuka aykırı olarak; örneğin, işkence, narko analiz, hataya sürükleyici eylemler, sorgulamalar, baskılar, kişinin fizik ve moral bütünlüğüne saldırılar yolu ile elde edilmiş deliller hükme esas alınamayacaktır” denilmek suretiyle bir delilin hükme esas alınmasına engel oluşturan hukuka aykırılığın “sanığın temel haklarını” ihlal eden aykırılıklar olduğunun belirtildiği, keza CMK’nın 206/2-a maddesinde ortaya konulması istenilen bir delil kanuna aykırı olarak elde edilmişse reddolunacağının, 230/1-b maddesinde ise mahkumiyet hükmünün gerekçesinde delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi gerektiğinin ifade edildiği,
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 30/03/2010 tarihli ve 2009/5-167-2010/70 sayılı Kararında da açıklandığı üzere; icbar suretiyle irtikap suçunda mağdurun iradesini baskı altında tutmaya elverişli olmak koşuluyla, doğrudan doğruya veya dolaylı biçimde yapılan her türlü zorlayıcı hareketin icbar kavramına dahil olduğu, manevi cebirin, belli bir şiddete ulaşması, ciddi olması, mağdurun baskının etkisinden kolaylıkla kurtulma olanağının bulunmaması gerektiği, dosya kapsamı ve somut olayın oluş şekline göre sanığın öğreti ve uygulamada kabul edildiği üzere yasanın öngördüğü anlamda icbar ve ikna boyutuna varan davranışlarının bulunmadığı;
Bu itibarla irtikap suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı, suç tarihinde zabıta memuru olarak görev yapan sanıkların 06/11/2012 tarihinde müştekinin iş yerine giderek ruhsat ve vergi levhasını kontrol ettikleri, iş yerinin ruhsatı bulunmadığı için hakkında şikayet olduğunu, ruhsat işlerinin uzun süreceğini, yorulacağını, bu işler için 3.000-4.000 TL civarında para harcayacağını” belirtmeleri ve müştekinin ne yapması gerektiğini sorması üzerine ”ellerini taşın altına koyabileceklerini ve yardımcı olabileceklerini ancak bunu yaparken bazı birimlerdeki arkadaşlara para vermek zorunda kalacaklarını, bu nedenle kendilerine ödeme yapmasının zorunlu olduğunu” söyledikleri;
Müştekinin 400-600 TL paranın yeterli olup olmayacağını sorması üzerine ise bu miktarın uygun olduğunu belirterek Cuma günü yeniden gelmek üzere iş yerinden ayrıldıkları, müştekinin sanıkların rüşvet istediğini düşünerek olaydan rahatsızlık duyduğu için ertesi gün ihbarda bulunmak üzere belediyeye gittiği ve ruhsat başvurusunda bulunarak zabıta müdürüne olayı anlattığı, zabıta müdürünün sanıkların parayı alırken görüntülenmelerini sağlama amacına yönelik müştekinin gömleğinin düğmesine takılacak bir kamera temin ettiği, 09/11/2012 günü sanıkların iş yerine yeniden gelmeleri üzerine müştekinin 280 TL ve 10 Euro parayı masanın üzerine koyduğu, sanık …’in parayı alarak iş yerinden ayrıldığı iddia edilen somut olayda;
CMK’nın 158/4. maddesine göre “Bir kamu görevinin yürütülmesiyle bağlantılı olarak işlendiği iddia edilen bir suç nedeniyle, ilgili kurum ve kuruluş idaresine yapılan ihbar veya şikâyet, gecikmeksizin ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.” hükmüne aykırı şekilde Cumhuriyet savcısı olaydan haberdar edilmeksizin kurum tarafından müştekiye verilen kamerayla yapılan kayıtların hükme esas alındığı nazara alındığında, hukuka uygun yöntemlerle tespit edilmediği anlaşılan söz konusu kamera kayıtlarının suçun sübutunda delil olarak değerlendirilemeyeceği gözetilerek, hukuka aykırı deliller dışlanmak suretiyle dosya kapsamındaki diğer delillerin nazara alınması ve rüşvet almaya teşebbüs suçunun oluşup oluşmadığının da karar yerinde tartışılması sonrasında sanıkların hukuki durumlarının takdir ve tayin edilmesi gerektiği gözetilmeden yasal olmayan yetersiz gerekçeyle yazılı şekilde hükümler kurulması,
Kabule göre de;
Yüklenen suçu TCK’nın 53/1-a maddesindeki hak ve yetkileri kötüye kullanmak suretiyle işlediği kabul edilen sanıklar hakkında aynı Yasanın 53/5. maddesi uyarınca “cezanın infazından sonra işlemek üzere hükmolunan cezanın yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına” karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Kanuna aykırı, katılan vekilinin ve sanıklar müdafin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca hükümlerin BOZULMASINA 26/12/2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.